ÖZEL EGiTiME MUHTAC
COCUKLARIN AiLELERiNE SUNULACAK PSiKOLOJiK YARDIM
Ozel egitimde anababanin egitime katkisi cok onemlidir.Ana
baba
Okulla iliskilerini artirmali ogretmenlerle sik
sik gorusmeli programin uygun kisimlarini evde calismalidir. Ozurlu
cocuklarla ilgili yasal duzenlemeler ornegin hangi kurumlara gidecekleri,
cesitli yas donemlerinde hangi egitim kurumlarindan yararlanabilecekler
gibi konular ailelere bildirilmelidir.
Ozurlu cocuklarin ana babalarinin cevreden aldiklari
destekler soyle ozetlenebilir:
Aile ici destekler. doktor egitimci ve psikolog
tarafindan verilen destekler. medya, devlet hizmetleri egitim
sistemi ve okullar araciligi ile saglanan destekler. kulturun
ekonominin ve dinin sagladigi destekler. Ergenlikte cocuga, bagimsiz
yasam arkadas iliskileri, kabul gorme ve ergenin kendini oldugu
gibi kabul etmesine donuk psikolojik yardimlar gereklidir.
Ailelerin arkadasliga, dostluga, yalniz olmadiklarini
hissetmeye, kisacaduygusal destege ihtiyaclari vardir.Bu destek
aile cevresinden saglanabildigi gibi, psikolojik danisma gruplarinda
difer anne ve babalardan da alinabilir.
Bu gruplar ana babalarin birbirlerine duygusal ve
sosyal yonden yaklasmalarina yalniz olamdiklarini farketmelerine
yardimci olur.
Boylece depresyon ve karamsarlik duygulari yerini,
basarma, kendine guven ve baskalarina yardim etmenin getirdigi
tatmin duygularina birakir.
Bunun sonucunda ailenin yasadigi kaygi duzeyinde
belirgin azalma olur.
Aileleri gelecekle ilgili planlar yapmaya gudulemek,
kendileri ve cocuklari icin bir gelecek oldugunu hissettirmek,
psikolojik danisma gruplarinin temel amacidir.
Ceza ve Ödül
Çocuklarimizi egitirken, belirgin bir bakis
açimiz, bir egitim felsefemiz olmali. Aydo'da "nihai
hedef"imiz, çocuklarimizin ileride kendi kendini belirleyebilen
bireyler olmalari. Ödülün iyi, cezanin ise kötü
bir egitim araci oldugu görüsü yaygindir. Aslinda
her ikisi de çok az ise yarayan, hatta zararli sonuçlara
götürebilen egitim araçlaridir.
Bu yazida size ceza ve ödülün yarar
ve zararlarindan; ceza ve ödüllü egitime alternatif
bir tutumdan (yani iç kontrollü disiplinden/ öz
denetimden); ceza ve ödülsüz bir egitim düsünülemeyecegi
için, "Bu egitim araçlarina basvurmak zorunda
kalirsak, nasil uygulamaliyiz ki, kesin ve dogru sonuçlara
ulasalim?"dan söz edecegim.
Çocuklarimizi egitirken, belirgin bir bakis
açimiz, bir egitim felsefemiz olmali. Aydo'da "nihai
hedef"imiz, çocuklarimizin ileride kendi kendini belirleyebilen
bireyler olmalari. Yani kendileri ile ilgili kararlari bagimsizca
alabilmeleri, aldiklari kararlari uygulayabilecek ve kararlarini
uyguladiklarinda ortaya çikan sonuçlari tasiyabilecek
güçte olmalari. Zaman zaman onlarin yerine "ara
hedefler"le ilgili kararlar almamiz gerekebilir. Bu durumda
hakli sayilabilmemiz, ancak, çocugun yerine aldigimiz kararlarin,
nihai hedefin gerçeklestirilmesine katki saglamasi kosuluyla
mümkündür.
"Sevgi dolu disiplin iyidir!" cümlesinden
genellikle su anlasiliyor: "Anababalar, ögretmenler
en iyisini bilir. Onlarin beklentileri mutlaka yerindedir. Çocugun
iyiligi için zor kullanilabilir." Diktatörler
de benzeri seyler söylüyor...
1900'lü yillarin basinda Maria Montessori,
"Itaatkar ve bastirilmis çocuklardan, itaatkar ve
bastirilmis yetiskinler yetisir." demisti.
Anababa okullarinin çagdas seklinin öncüsü
Thomas Gordon, 70'li yillarin basinda uyguladigi bir anketinde
Amerikali yetiskinlere, "Çocuklar itaatkar olmali
mi?" sorusunu yöneltmis. Ankete katilanlarin %99'u "Evet!"
diye cevap vermis... Bu cevaplarda otoritenin yanlis degerlendirilisi
gizli.
Otorite sözcügü çift anlamlidir:
Olumlu anlami; bilgi, deneyim, beceri kavramlarini örter.
Olumsuz anlami ise, zor kullanmayi, kontrolü, baskiyi içerir.
Otorite kavramini yanlis degerlendirmek, yanlis bir disiplin yaklasimina
yol açar. Otoriteye bakisimizi dikkatlice gözden geçirmeliyiz
ki otoriter olmayalim!
Yetiskinler, çocuklarin, büyüklerin
beklentileri dogrultusundaki davranislarini ödüllendirir,
istemedikleri davranislarini da cezalandirir. Çocuklar
böylece itaate egitilirler. Çocuklar küçükken,
ödül ve ceza bulmakta sikinti çekmeyiz, büyüdükçe
zorlaniriz. Örnegin, 8. siniftaki bir çocugun babasinin
ögretmene, "Baglayip kayisla dövdüm hocanim,
baska ne yapayim!" diye ifade ettigi duruma gelinebilir.
Sinirlamasiz egitim yoktur. Çocuklar sinirlarini
tanimali ve vazgeçebilmeyi bilmeli. Çocuklar, belirli
davranislarin belirli sonuçlara götürdügünü
yasayarak ögrenir. Örnegin: Çamasir makinasinin
dügmesini çevirip, çamasirlari yipratan birbuçuk
yasindaki çocuga annesi, yanlisin nerede oldugunu açiklayip,
makinanin bulundugu mekana onun tekrar girmesini engelleyebilir.
Bu bir ceza degildir. Çocuga davranislarinin/yaptiklarinin
sonuçlarini yasatmaktir. Böyle yasaklari, daha söyleneni
tam anlayamayan çocuklar bile kavrayabilir. Yalniz sesimizin
tonuna ve söylediklerimize dikkat etmeliyiz.
Sesimizin tonu sikayet ve yakinma tarzinda olmamali;
elestirimiz çocugun kisiligine yönelik degil, yaptigi
sey ve onun sonuçlari hakkinda olmali. Bebekler ve çok
küçük çocuklarla da bu sekilde konusmak,
annebabanin, ses tonunu ayarlama ve kural koyarken nedenlerini
açiklama hususlarinda egzersiz yapmalari için de
iyidir.
Çocuklarin sinirlara ihtiyaci vardir. Sinirlari
belirgin bir özgürlükler alaninda hareket etmekte
olan çocuk kendini güvende hisseder. Yüzmeyi
ögrenmekte olan birinin, suyun derinligini gösteren
isaretlerin bulundugu yerde yüzerken kendini daha güvende
hissetmesi gibi.
Çocuklar hiçbir zaman kendilerine
sunun ya da bunun niçin yapildigini anlayamama durumunda
birakilmamali. Eger çocuk, ne yaptigini, ondan sonra da
ne oldugunu anlayabilirse, davranislarini kendi içgörüsüne
göre olumlu yönde degistirebilir. Açiklamalar,
çocugun dogru yolu kendiliginden bulmasini, bagimsiz düsünmesini,
bagimsiz davranmasini saglar. Çocuk böylece sadece
cezadan kurtulmak için bir yol tutturmaz.
Sinirlarin belirgin olmasi gerekir. Çocuk
bu sinirlari geçtiginde sonuçlarini hissetmeli.
En akillica ve en etkili sonuç, yanlis davranis ile dogrudan
baglantisi olan sonuçtur. Örnegin çocuk bilerek
ve isteyerek bir, seyi kirdi. Kirilan seyi tekrar yerine koyabilmek
için harcama yapilmasi gerektiginden, daha önceden
alinmasi kararlastirilmis bile olsa, bir oyuncagi alamamak. "Oh
olsun iste, ben de sana oyuncagini almayacagim!" tarzinda
bir konusma degil tabii ki burada kast edilen. Örnegin çocuk
restoranda olmayacak davranislarda bulundu. Bir dahaki gidiste
kendisini evde birakmak. Çocuga siralayabilecegimiz gerekçeler:
Çünkü o böyle davraninca mahçup oluyoruz;
çünkü diger müsteriler rahatsiz oluyor;
çünkü restoranda dogru davranabilmesi için
biraz daha büyümesi gerekiyor. Bu anlamli egitim önlemlerine
mutlaka açiklayici sözler eklenmeli. Çocuk
böylece dogru yolu kendiliginden bulmayi ögrenir; ceza
korkusu ile hareket etmez. Ceza korkusu ile hareket eden çocuk
bagimsiz düsünemez. Dogru yolu kendiliginden bulamaz.
Iç kontrollü disiplin (özdenetim) sürtüsmeleri
azaltir. Özdenetim, kurallarin ve yasaklarin nedenlerinin,
çocugun bunlari her zorlayisinda açiklanmasi ile
saglanir.
Bir anne bana çocugunun, daha önce gittigi
anaokulunda arkadasinin tabagindaki kirazlari yedigini, ögretmenin
de hikaye okuma saatinde digerlerine kitaptaki resimleri gösterirken,
cezalandirmak için ona göstermedigini anlatmisti.
Görüldügü gibi burada bir intikam duygusu
gizli: "Sen öyle yaparsan, ben de sana böyle yaparim!"
Verilen ceza, kirazlari izinsiz yiyen çocugun davranisinin
sonucu ile hiç ilgili degil; dolayisi ile onun kendini
denetlemesine hiçbir katkisi olamaz.
Maddi ödüller özdenetimin gelismesini
zorlastirir. Bunlari mümkün oldugunca kullanmamak gerekir.
Bir çocugumun özel bir okulun 1. sinifinda "basina
gelen" bir ödül uygulamasindan söz edecegim:
Çocuklar sinifta ortaya koyduklari her ödüle
layik davranis için ögretmenden bir mavi kart aliyorlardi.
Bes mavi kart biriktirildiginde, bunlar bir kirmizi kart ile degistiriliyordu.
Bes kirmizi kart da bir kalp kolye ile degistiriliyordu. Sonuçta
sadece kalp kolyelilerin katildigi bir parti düzenlendi.
Bizim çocugumuz ögretmenin en tercih ettigi çocuklardan
oldugu halde yine de çok gergindi. Ya partiye katilamayip
mahçup olursa diye korkuyordu. Çocuklar arasinda,
haksizliga ugramislik duygusu, rekabet, kiskançlik ve nispet
yapmalar artmisti. Hatta arkadasinin kartlarindan gizlice alan
bir çocuk da fark edilmisti. Çocuklarin arzu edilen
davranislari göstermelerini saglamak, onlara bütün
bu olumsuzluklari yasatmadan da mümkündür.
Simdi ideal ödülleri siraliyorum:- Çocukla
göz kontagini korumak,- Ilgiyle dinlemek,- Zaman ayirmak,-
Hayranlik ve sevinç göstermek,- Basarilarini fark
etmek,- Çabalarini fark etmek,- Yanlislarini (mümkünse)
görmezden gelmek.
Sik sik ideal ödüllerle ödüllendirilen
çocuk:- Kendine güvenir,- Kendini degerli ve önemli
hisseder,- Baskalari ile rahatça iliski kurabilir,- Rahat
konusur,- Sorulara ve elestirilere rahatça cevap verebilir,-
Duygu ve düsüncelerini rahatça ifade edebilir,-
Yeni seyleri deneme cesareti vardir.
Ödüllendirici yaklasim ile simartmayi
es tutamayiz. Simartmak: çocugu karsilastigi zorluklardan
sagliksiz dozda korumaktir; ya da çocugun karsisinda zayif
kalip, pes etmektir. Çocuklar bazan "kötü"
seyler de yapabilirler: Örnegin kardesine vurmak, kediye
eziyet etmek gibi; bir seyi kasitli bozmak gibi... Böyle
durumlarda uygun dozda öfke gösterilmelidir ki bir daha
tekrarlamasin. Çocugu azarlamadan önce kendimize sormaliyiz:
"Sahiden kötü birsey mi yapmak istedi?", "Çok
mu gergin?", "Olumlu davranislari ile ilgimizi üzerine
çekemiyor da onun için mi olumsuz davranislarda
bulunuyor?" gibi.
Çocuklar cansikintisindan da yaramazlik yapabilir.
Örnegin, uzun araba yolculuklarinda; muayenehanede beklerken...
Yanimiza oyuncak alarak ya da birlikte oyun oynayarak zamani onlar
için az sikici bir hale getirebiliriz. Uzunca bir süre
hareketsiz kalmak, çocugun ne denli küçük
ise o denli zorlanacagi bir durumdur. Bütün bunlari
yaparken dozun iyi ayarlanmasi gerekir. Her dakika onun emrine
amade olarak, hayatini gereginden fazla kolaylastirmamaliyiz.
Çocuk ancak baskalarina zarar verecek bir
seyi sürekli tekrarlarsa azarlanabilir. Azarlamak tek basina
sorunu çözmeye yetmez. Çocugun istenmeyen davranisinin
hangi nedenlerden kaynaklandigini bulmak ve bu kosullari degistirmek
de gerekir.
Çocugu azarlamak zorunda kaldigimizda ses
tonumuza dikkat etmeliyiz: Aniden parlayan, hirçin bir
sesle, (yukarida da vurguladigim gibi) yakinma ve sikayet tonu
ile konusmak hiç uygun degil. "Zaten sen her zaman
böyle yaparsin!" gibi...
Söylediklerimiz, çocugun yaptigi yanlis
davranis ve onun sonuçlari ile ilgili olmali; kisiligine
yönelik olumsuz ifadeler ise hiç kullanilmamali, örnegin
"Çok dikkatsizsin!", "Sadece kendini düsünürsün,
bencilsin!" gibi.
Çok ender de olsa gereksiz kullanimini engellemek
ve çocuk annebabasina, "Ögretmenim kizdi."
dediginde, bunun gerçek bir azarlama konusmasi olmadigindan
velinin emin olmasini saglamak için, örnegin, lavaboda
suyla oynayan çocuga bir arkadasi, "Yerleri islatirsan
ögretmenim kizar!" diyebilir. Halbuki ögretmenler
böyle bir durumda sadece çocugun yaptigi sey ve bunun
sonuçlari üzerinde konusurlar; "Yerler islanirsa
ayagimiz kayip düsebiliriz!" gibi. Söylediklerimiz,
çocugun zaten bildigi bir sey de olsa, her yeni durumda
yine kisaca açiklamaliyiz. Sesimizin tonu da söylediklerinden
ve sözünün geçerliginden emin bir insanin
ses tonu olmali. Yani, dogrulugundan emin oldugu bir bilgiyi aktaran
birinin rahat ses tonu ile konusmaliyiz.
Yetiskin keyfi davranirsa, çocuk güvensiz
olur ve zorla birseyler yaptirilabilecegini ögrenir. Yetiskinin
tutarli davranmasi da gerekir. Çocugun dün yapmasini
hosgördügümüz bir seye bugün izin vermemek
çok yanlistir.
Ceza denince akla hemen sadece bedeni ceza gibi
cezalar geliyor. Oysa asagida siralanan davranislar da bedeni
cezalar gibi, hatta ondan da fazla zarar vericidir. Bunlara, "duygusal
siddet uygulamak" da denebilir:
- Çocuk konusurken baska yöne bakmak,-
Dinlememek,- Basarilarini görmezden gelmek,- Elestirmek,-
Tehdit etmek,- Cevaplarinin olumsuz oldugunu bildigimiz sorulari
yöneltmek,- Suçlamak,- Asagilamak,- Çocugun
arzu edilen tarzda olmayan(basarisiz) davranislarini, olumlu davranislari
olan çocuklarla karsilastirmak,- Yapabileceginden fazlasini
beklemek,- Soguk ve ilgisiz davranmak.
Çocuk bu sekilde cezalandirildiginda;- Kendine
güvensiz, - Ürkek,- Huzursuz,- Sik sik yanlis yaptigini
düsünen,- Kendini önemsiz hisseden,- Konusurken
gözlerini kaçiran,- Is yapmaktan keyif almayan,- (Belki
de) saldirgan biri olur.Bunlar cezanin kalici etkileri...
Cezalandirilan yanlis davranis baslangiçta
hemen ortadan kalktigindan, yetiskinler cezanin uygun bir egitim
araci oldugu izlenimine kapilirlar. Ceza geçici çözümdür.
Çocukta içgörünün gelismesini engellediginden,
çocuk istenilen davranisi kendiliginden ortaya koyamaz
ve cezanin etkili olabilmesi için dozunun giderek arttirilmasi
gerekir. Ceza yetiskin - çocuk iliskisini bozar; çocukta
öc alma duygusunu gelistirir; çocuga (özellikle
zayiflara karsi) saldirganligi ögretir. Cezalandirilmasi
ihtimali oldugunda çocuk suçunu/yanlisini itiraf
edemez. Özellikle, sadece olumsuz davranislari ile ilgiyi
üzerine çekebilen çocukta olumsuz davranislar
giderek artar. Görüldügü gibi ceza tehlikeli
bir egitim araci...
Dayak en agir bedeni cezalardandir. "Elimizin
arada bir sadece söyle bir kaymasinin zarari yoktur!"
diyemeyiz. Çocugun elinin üzerine vurulan ufak bir
saplak, onun kisiligine saldiridir. Bu arada, elin söyle
bir kaymasi ile, bedeni cezalara egilimli olus arasinda önemli
bir fark bulundugunu da vurgulamaliyim. Bu farki çocuk
da algilar. Bizden çok iri birinin karsisinda çaresiz
bir sekilde durdugumuzu ve onun bize vurdugunu düsünelim.
Çocuk da iste böyle bir çaresizlik hisseder.
Bu güç karsisinda siner ve kaçis yollari arar...
Öfkesini zayiflara bosaltir. Döven yetiskin çaresizdir.
Aslinda cezalarda biraz da intikam duygusu gizlidir: "Beni
üzdü, ben de onu üzeyim!" gibi. Ceza veren
yetiskin, cezanin arkasindan suçluluk duygusu yasayabilir.
Bu da çocukla iliskilerini daha içinden çikilmaz
hale getirebilir.
Bazen cezadan baska çare bulamayabiliriz.
Böyle bir durumda anlamli cezalar vermeliyiz ki bir ise yarasin.
Örnegin, çocugumuz zamaninda yatmiyor... Zamaninda
yatmazsa, ona hikaye okuyacak zaman da kalmayabilir. Ceza vermek
durumunda isek su hususlara dikkat etmemiz gerekir:Önce yanlis
davranisin analizi yapilir. "Bu davranis hangi durumlarda
ortaya çikiyor?", "Öncesinde ne olmustu?"
gibi...Ceza belirlenir ve uygulanir.
Cezadan önce, çocuga (mümkünse)
niçin öyle yapilmamasi gerektigi hatirlatilir. Çocuk
istenmeyen davranisi sürdürürse, böyle yapmaya
devam ederse, nasil bir önlem alinacagi bildirilir. Bütün
bunlara ragmen istenmeyen davranis yinelenirse ceza mutlaka uygulanir.
Burada "ceza" sözcügü ile ifade edilen
sey, istenmeyen davranisin yol açtigi sonuçlarla
dogrudan baglantili bir tedbir almaktir.
Yukarida siraladigim üç asamali uygulamayi
Aydo'da (kum havuzumuz varken) yasanmis eski bir örnekle
somutlastiracagim:Çocuklarimiz kum havuzunda oynarken havaya
kürekle kum atmiyorlardi. Çünkü arkalarinda
oynamakta olan bir arkadasin gözüne kazara kum kaçabilirdi.
Bunu herkes çok iyi biliyordu. Bir gün (o siralarda
gergin olan ve baskalarini tedirgin ederek rahatlama yolunu sikça
seçen) bir çocugumuz havaya kum atmisti. Ögretmeni,
havada kumun savrulusunun çok hos oldugunu, fakat deniz
kenarindaki gibi genis bir alanda oynamadiklari için hemen
yakininda baska çocuklarin da bulundugunu, kumun onlarin
gözüne kaçabilecegini hatirlatti. Çocuk
birazdan kumu tekrar havaya atti. Ögretmen, böyle yapmaya
devam ederse onu içeri göndermek zorunda kalacagini,
çünkü göndermezse birinin gözüne
kum kaçabilecegini söyledi. Çocuk kumu üçüncü
kez havaya attiginda ögretmeni onu bahçeden içeriye
götürdü. Içeride bütün oyuncaklar
ona aitti, ama arkadaslari bahçede oyunlarini sürdürüyorlardi...
Çocuk o sirada oyuncak raflarini düzeltmekte olan
temizlik görevlisine birlikte oynamalarini önerdi. O
da isi oldugu için ne yazik ki oynayamayacagini bildirdi.
Bu örnek dikkatle gözden geçirildiginde
içinde üç asamayi da görebiliriz. Örnegimizin
içinde ayrica baska seyler de var. Çocuklar bazan
yaptiklarinin pek de uygun olmadigini bilseler de kendilerini
o seyi yapmaktan alikoyamazlar. Çünkü onlar ne
kadar küçüklerse o denli dürtülerinin
denetimindedir. Bir seye ulasmak istediklerinde "hemen simdi"ye
programlanmislardir. Istekleri ile içinde bulunduklari
çevrenin gerçekleri karsilikli düstügünde,
istekleri agir basar. Baska bir ifade ile, çocuklar kendi
istekleri ile basetmekte zorlanir. Ögretmen, yanlis davranisin
niçin yanlis oldugunu açiklamadan önce çocuga,
"Seni anlayabiliyorum, kumu havaya atmak aslinda keyifli
ve arzu edilebilir bir ugras!" mesajini verdi. Hemen elestiri
ve itirazla degil, böyle bir "seni anliyorum" cümlesi
ile konusmaya baslandiginda, çocugun uzlasmaci davranmasi
ihtimali artar. Daha sonra diger asamalar sirasi ile yasandi.
Ögretmenin aldigi tedbir (buna ögretmenin verdigi ceza
da denebilir), çocugun istenmeyen davranisinin muhtemel
sonuçlariyla ilgiliydi. Bütün bu diyalog sirasinda
ögretmen çok sakin, sicak ve kararli bir tonda konusmustu.
Çocuk içeri girmek istemediginde ögretmenin
ses tonu sert degildi, fakat söyledigini uygulayacak birinin
tonuydu. Ayrica çocuk ögretmenini her zaman, söyledigini
yapan ve adaletli biri olarak yasamisti. Bu da önemli. Eger
temizlik elemani içeride çocukla oyun oynamis olsaydi,
çocuk yanlis davranisinin sonucunu yeterince hissedemeyecekti.
Benzeri durumlarda yetiskinler çocugu teselli
etmeye, üzüntüsünü hafifletmeye çalisir
ve böylece onun davranislarinin sonuçlarini yasama
sansini elinden alir. Çocuk, kum atmaya devam ederek içeri
girmek, ya da kum atmayarak kum havuzunda oyununu sürdürmek
seçeneklerinden birincisinde karar kilmisti. Ona aldigi
kararin sonuçlarini hissettirmeliyiz ki, benzeri durumlarda
kendiliginden dogru karari verebilsin.
Eger ceza vermek durumunda kalirsak, cezanin etkili
olabilmesi için; istenmeyen davranisin hemen ardindan verilmesi;
çeliskisiz olmasi, dozunun ayarli olmasi; kaçis
olanaklarinin bulunmamasi; süresinin uzun olmamasi ve arkadaslarinin
gözünde itibarini arttirici olmamasi gerekir. Ancak
yukarida anlatilanlarin tamamina uyularak verilen cezalar, giderek
cezalarin azalmasina ve ortadan kalkmasina yolaçabilir.
Disleksili (Ögrenme
Bozuklugu Olan) Çocuga nasil yaklasmali?
Acibadem Hastanesinden Pedagog Aysegül Salgin
"ögrenme bozuklugu" olarak tanimlanan disleksi
sorununun pedagoglari, çocuk psikiyatrlarini, nörologlari
ve özel egitim uzmanlarini yakindan ilgilendirdigini belirtiyor.
Ögrenme bozuklugu olarak nitelendirilen "Disleksi"
çok bilinmemesine karsin toplum genelinde her 10 çocuktan
birinde görülüyor.
Anne-babalar için en zor dönemlerden
birisi kuskusuz çocugunun okumayi ögrenmeye çalistigi
devre. Su bir gerçek ki, okumayi sökerken her çocuk
ayni performansi göstermiyor. Bu problem birçok farkli
sebepten kaynaklanabiliyor. Zeka geriligi, görme-isitme özürleri,
ciddi ruhsal sorunlar, sosyo-kültürel yetersizlikler,
nörolojik-ortopedik özürler, aile içi çatismalar,
motivasyon eksikligi, okul-ögretmen ya da egitim programindan
kaynaklanan sorunlar okul basarisizliginin ve ögrenme sorunlarinin
nedenleri olarak kabul ediliyor. Bu sebeplerle ortaya çikan
ögrenme sorunlarinin disinda kalan özel bir durum daha
var: "Disleksi". Acibadem Hastanesinden Pedagog Aysegül
Salgin "ögrenme bozuklugu" olarak tanimlanan disleksi
sorununun pedagoglari, çocuk psikiyatrlarini, nörologlari
ve özel egitim uzmanlarini yakindan ilgilendirdigini belirtiyor.
Kimlerde görülüyor? Disleksi toplum
genelinde önemli bir sorun. Disleksinin görülme
sikliginin yüzde 8-10 arasinda oldugu kabul ediliyor. Gelisimsel
okuma bozuklugu olarak da tanimlanan disleksiye erkek çocuklarda
kizlara oranla 4 kat daha fazla rastlaniyor. Disleksinin nedeni
kesin olarak bilinmemekle birlikte, hamilelik sirasinda annenin
yetersiz beslenmesi ve geçirilen enfeksiyonlar, dogum sonrasi
görülen yüksek atesli enfeksiyonlar, kalitim sebepler
arasinda gösteriliyor.
Bir çocukta ögrenme bozuklugu oldugunu
söyleyebilmek için belirli kriterlerin olmasi gerekiyor.
Pedagog Aysegül Salgin bu konuda sunlari söylüyor:
"Ögrenme bozuklugu, zekasi normal ya da normalin üstünde
olan ve beklenen akademik becerileri kazanamayan çocuklar
için kullanilir. Bu çocuklarda hiperaktivite, dikkat
sorunlari, koordinasyon problemleri, görsel ve isitsel algi
sorunlari, konusma problemleri, organizasyon ve oryantasyon sorunlari,
sosyal-duygusal davranis sorunlari sikça görülmektedir."
Özel bir egitim verilmeli Disleksi görülen
çocuk, ögrenme güçlügü çektigi
için birtakim psikolojik problemler yasayabiliyor. Bu açidan
sorun yasayan çocuklarin tibbi ve psiko-pedagojik degerlendirmelerinin
titizlikle yapilmasi gerekiyor. Aysegül Salgin konuyla ilgili
su bilgileri veriyor: "Okulda basarisizlik yasayan bir çocuk
ögrenme bozuklugu açisindan degerlendirmeye alinir.
Yapilan testlerle çocugun zeka düzeyi, yeteneklerinin
dagilimi, görsel isitsel algi düzeyi belirlenerek
tani koyulur. Hazirlanacak bireysel egitim programi ve özel
egitim destegi ile çocugun okulda yasayabilecegi sorunlar
en aza indirilmeye çalisilmaktadir. Çünkü
ögrenme bozuklugu olan çocuklarin egitimi, normal
siniflardaki müfredat programlari ya da özel derslerle
gerçeklesememektedir. Bu çocuklar tani ve degerlendirmelerinden
elde edilen bilgilerle olusturulan özel egitim programlariyla
ve psiko-pedagojik yaklasimla yapilacak egitsel terapiyle ögrenebilmektedirler.
Terapinin birinci ilkesi, sorunla ilgili olarak öncelikle
çocugu ve aileyi bilgilendirmek ve okulla isbirligi yapmaktir."
Aile destegi sart Ögrenme güçlügü
çektikleri için bazi aileler çocuklarini
azarlama, anlayissiz davranma yoluna gidiyorlar. Anne ve babalarin
onlara kizmak yerine daha anlayisli davranmalari gerekiyor. Pedagog
Salgin ailelere su uyarilarda bulunuyor: "Aileler çocuklarinin
okulda yasadiklari basarisizlik ve ögrenme sorunlari konusunda
dikkatli olmali, basarisizligi tembellige ya da kapasite yetersizligine
baglamadan önce gerekli degerlendirmeler bir uzman tarafindan
yapilmalidir. Sorunla ilgili erken müdahale çocugun
basarisizligini azaltacak, okulla iliskisini olumlu yönde
etkileyecektir."